On yıl önce, bavullarımızı toplayıp Kuveyt’e geldiğimizde, bizi nelerin beklediğini bilmiyorduk. Ne kadar kalacağımızı, nasıl bir hayat kuracağımızı, bu şehrin bize neler öğreteceğini kestirmek mümkün değildi. Bugün geriye dönüp baktığımda, bu on yıl sadece başka bir ülkede geçen zaman değil; aynı zamanda alışkanlıklarımızın, bakış açımızın ve hayatımızın şekillendiği bir yolculuk oldu.
Kuveyt’e Geliş
2015 yılının Eylül ayı başında Kuveyt’e geldim. 2014–2015 akademik yılını Tayvan’da doktora sonrası araştırmacı olarak geçirmiş, o sırada da bir sonraki adımı düşünüyorduk. Çocuk bekliyor olduğumuz için daha stabil, uzun vadeli bir pozisyon arayışındaydık. ABD mi, Türkiye mi, Avrupa mı derken Kuveyt’ten gelen reddedilemeyecek teklif hayatımızın yönünü belirledi.
Aslında Kuveyt aklımızda bile yoktu; İzmir’den tanıdığım bir hocamın burada çalışmaya başlaması sayesinde haberdar olmuştum. Birçok başvuru arasında en hızlı, ısrarlı ve kararlı dönüş onlardan geldi. Kızımız Arven’i beklediğimiz o günlerde karar vermek de zor olmadı. Hatta hemen, 2015 yılının Ocak ayında başlamamı istemişlerdi ama ben Eylül’e kadar süre istemiştim. Kuveyt’e imza attıktan sonra Max Planck’tan gelen kabul yazısı kafamı fena halde karıştırdı. Bir yanda çok prestijli, yıllardır hayalini kurduğum bir kurum; diğer yanda yeni doğacak bir çocuk ve daha yerleşik bir hayat ihtiyacı. Sonunda kararımızı değiştirmedik ve Kuveyt’e gelmeye karar verdik. Max Planck hala aklımın bir köşesinde duruyor; emekli olmadan, kısa da olsa bir süreliğine gitmeyi hala istiyorum.
Kızımız henüz bir aylık olduğu için önce tek başıma geldim. Buradaki ilk ayımı, üniversitenin benim için ayarladığı bir otelde geçirdim. Bu esnada hem işe gidip gelmeye alışmaya çalışıyor hem de başımızı sokacağımız evi arıyordum. Daha önce İzmir, Porto ve Tainan’da ulaşım işini toplu taşımayla, yürüyerek ya da bisikletle halletmiş biri olarak, Kuveyt’te arabalara göre tasarlanmış hayat beni epey şaşırttı. Yaptığım ilk işlerden biri, beni her gün işe götürüp getirecek bir taksici bulmak oldu. Hala arabasız kaldığımızda ya da havaalanına gitmemiz gerektiğinde aradığımız Bangladeşli taksici dostumuz Nizam’la o zaman tanıştım. İlk günlerden kalan en net hatırladığım şey, yakıcı sıcaktı. “Ben İzmirliyim, ne kadar sıcak olabilir ki?” diye düşünerek otele 15 dakika uzaklıktaki markete yürümeye kalkıştığımda, yarı yolda bir kafeye zor atmıştım kendimi. Bu arada evet, Kuveyt çok sıcak; ama bunu sadece kapalı bir mekandan çıkıp arabaya binerken hissediyorsunuz. Üstelik, arabada sürekli bir ceket bulunduruyoruz ki kapalı alana girdiğimizde (dışarısı 50 derece olsa bile) üşümeyelim. Hatta kızımız uzun bir süre İzmir’in Kuveyt’ten daha sıcak olduğunu iddia ediyordu, çünkü Kuveyt’te sıcak havaya çok nadiren maruz kalıyordu. Bu arada yazın hala İzmir’deki yakınlarımız bize “Burası da çok sıcak” diyorlar, yapmayın 🙂
Selin ve Arven gelmeden önce halletmem gerek en önemli şey kalacağımız evi bulmaktı. Kuveyt’te her keseye, her zevke uygun ev bulmak mümkün. İlk evimizin kampüse yakın olmasına dikkat ettim. Şansımıza hem kampüse yakın hem de deniz manzaralı bir ev bulabildik. Ev eşyalıydı ama yine de kişisel eşyalar ve en önemlisi kızımızın uyuyacağı beşik gibi şeyler eksikti. O günlerde İkea’ya gidip beşik ve birkaç temel eşya aldığımı, beşiği odada kurup bitince Selin’e fotoğraf gönderip, görüntülü aramalar ile gelişmeleri anlattığımı hala net hatırlıyorum. Aradan geçen on yılda Türkiye’deki kiraların nasıl da burada ödediğimiz kiraya yaklaştığını da hayretler içinde izledik. Şu anda oturduğumuz evin kirası altı yıldır değişmedi, hatta Covid zamanında ufak bir indirim bile yaptılar.
İlk Yıllar ve Alışma Süreci
Geriye dönüp baktığımda, Kuveyt’te ne kadar çok şeyin farklı olduğunu ve bunlara ne kadar alıştığımızı görebiliyorum. Burada yaşayan yabancı nüfusun büyüklüğü Kuveyt’i oldukça çok kültürlü bir ülke yapıyor. Özellikle yemek konusunda bunu çok net görüyorsunuz: Asya, Avrupa ve Amerikan mutfağından örnekler sunan birçok restoran var. Tayvan’daki dil bariyerinden sonra, burada İngilizceyle hayatı sürdürebilmek büyük rahatlık oldu bizim için. Dünyanın en zengin ülkelerinden birinde yaşamanın getirdiği tuhaf konforlara da alıştık. Marketlerde torbaları sizin için dolduran ve isterseniz arabaya kadar taşıyan çalışanlar var örnek olarak. Bu uygulamaya alışmakta ilk zamanlar zorlandık ve bir süre poşetlerimizi kendimiz doldurmakta ısrar ettik. Benzinin sudan ucuz olması da kanıksadığımız bir başka şey. Hemen her ürünün eve servisi var ve çok hızlı. Ya da daha uç örnekler olarak Kampüste Maserati standı görmek (kampüste iki tane katlı otopark, bir tane de açık otopark var), kız öğrencilerin YSL ya da Louis Vuitton çantalarını sınıfta alelade bir şeymiş gibi öylece yere bırakmaları, ya da sokakta 50 derece güneş altında kaldırıma parkedilmiş McLaren veya Ferrari görmek artık sıradan hale geldi.
İş Hayatı
Profesyonel açıdan en büyük değişimi burada yaşadım. Bir eğitim üniversitesinin mühendislik fakültesinde çalışıyorum. Buraya gelmeden önce alışkın olduğum akademik ortamı bulamamak beni zorladı. Devlet üniversitelerinden sonra özel üniversite sistemi başta bana oldukça farklı geldi. İlk yıllarda akademik ortamı yadırgadım, bazı bildiklerimi unutmam gerekti ama zamanla alıştım. Buradaki geniş Türk akademisyen topluluğu da adaptasyon sürecimi çok kolaylaştırdı. Büyüklerimden çok şey öğrendim. On yıl önceki halimle karşılaştırınca inanılmaz bir tecrübe kazandığmı görebiliyorum. Şimdi sınıfta kendimi çok daha rahat hissediyorum.
Öğrencilerle daha sabırlı, anlayışlı, çözüm odaklı bir öğretmen oldum. Her ne kadar sınıfa hazırlanarak gitsem de doğaçlamaya güvenmeyi öğrendim. Erteleme alışkanlıklarımı azalttım ve zamanımı daha iyi yönetmeye başladım. Eğer bir sorun çıkarsa çözebileceğime olan inancım tam. Gördüğüm yanlışları çekinmeden, eskisine göre daha az sivri bir dille de olsa, söylemekten çekinmiyorum. Meslek hayatımda doğru şeyleri yaptığıma dair içimde bir kanaat oluştu ve bu da kafamı, vicdanımı rahatlatıyor.
Kızımızın biraz büyümesiyle eşim Selin de çalışma hayatına geri döndü. Şu anda Kuveyt’in en iyi okul öncesi eğitim kurumlarından birinde öğretmen olarak çalışıyor. İşinden ve gördüğü sevgiden oldukça memnun. Evde iki öğretmen olunca armut da dibine düşüyor ve kızımızın da şu anki hedefi büyüyünce annesi gibi öğretmen olmak (benim işimi sıkıcı buluyor). Hatta şimdiden okulu tatil olduğu günlerde annesinin yanında asistan öğretmenlik yapıyor.
Kişisel Gelişim
Kişisel gelişim hanesinde ise en büyük tecrübemiz ebeveynlik oldu. Buraya geldiğimde kızımız henüz bir aylıktı. Bir çocuğun sorumluluğunu üzerimize aldık. Rutinlerimizden, alışkanlıklarımızdan ve boş zamanımızdan feragat etmeyi öğrendik. Kuveyt’e gelmeden önce tam bir öğrenci hayatı yaşıyorduk; burada ise bir ev kurup onu çekip çevirmeyi öğrendik. Kızımız büyüdükçe sorunlar da değişmeye başladı. Zaman zaman zor da olsa kendimizi değiştirmeye, bildiklerimi unutmaya çalıştık. Bütün bunları yaparken ne yazık ki her zaman ailelerimizle birlikte olamadık. Küçük ailemiz mutlu anları paylaştığı gibi zaman zaman da hastalık gibi zor dönemlerden geçti; ancak şükürler olsun, bu testlerin hepsinden daha güçlü ve birbirimize daha bağlı olarak çıktık. Ne mutlu ki Kuveyt’te de, Portekiz ve Tayvan’da olduğu gibi arkadaş konusunda çok şanslıyız. Yabancı bir ülkede, ailelerimizden ayrı yaşayan insanlar olarak her ihtiyaç duyduğumuz anda yakın arkadaşlarımız yardımımıza koştu.
Burada geçen on yıldan sonra, sahip olduğum bazı önyargıların ne kadar boş olduğunu gördüm. Kuveyt bana insanlara karşı hoşgörülü olmanın daha doğru bir yol olduğunu, bir yargıya varmadan önce anlamaya ve tanımaya çalışmanın önemini öğretti. Birçok kez konfor alanımızdan çıktık. Sivri uçlarımız, köşelerimiz biraz törpülendi sanki. Reddetmek, kestirip atmaktansa anlamaya çalışmaya ve uyum sağlamaya çabalamaya başladık. Ama istemediğimiz şeyler karşısında da “hayır” demeyi öğrendik. Son olarak, sanırım bu Kuveyt’ten bağımsız ve yaşla da alakalı, ama kültürel ve sosyal hayat konusnda biraz daha muhafazakar olmaya başladım. Sanırım dünyadaki değişim artık benim için çok hızlı ve gereksiz olmaya başladı.
Kuveyt’te Günlük Hayat
Bir zamanlar “Kuveyt’in en güzel yeri havaalanı” derdim, şimdi tatillerin bir kısmını bile burada geçiriyoruz. Ramazan’da iftar saatinde bomboş sokaklara alıştık. O kadar çok kum fırtınası gördük ki artık sosyal medyada paylaşmıyoruz bile. Zorlu iklim koşulları sebebiyle senenin önemli bir bölümünü de kapalı mekanlarda, yani alışveriş merkezlerinde geçirmek zorunda kalıyoruz. Burada günün her vakti bir alışveriş merkezinde spor kıyafetlerini giymiş, tempolu bir şekilde yürüyüş yapan insanlar görmek çok normal.
Bizim için de alışveriş merkezleri istemeden de olsa hayatımızın bir parçası haline geldi. Kuveyt ve alışveriş merkezi deyince The Avenues’dan bahsetmemek olmaz. Kendisi dünyanın en büyük alışveriş merkezlerinden birisi. Evimize oldukça yakın olması nedeniyle de bizim için birinci tercih oluyor her zaman. Kendisi o kadar büyük ve sürekli değişim halinde ki hala girmediğimiz mağazalar ve kısımlar, hala oturmadığımız Starbucks şubeleri var. Kendisini geçtiğimiz sene 30 kere ziyaret etmişiz.
Bizi tanıyanların bildiği üzere sakin bir hayatı tercih ediyoruz. Zaten haftaiçi iş ve okulla geçiyor. Hafta sonlarında sevdiklerimizle, tercihen evde, uzun akşam yemeklerinde toplanıp muhabbet etmek, sonrasında bir film izlemek ya da gitar eşliğinde şarkı söylemek Kuveyt’teki sosyal hayatımızın özeti gibi. Bu Portekiz’de de böyleydi; Kuveyt’te aynı şekilde (Portekiz şarapları haricinde) devam ediyor. Güzel havalarda ise, deniz kenarında sakin bir öğleden sonra geçirdikten sonra akşam yemeği için Kuveyt’in sunduğu geniş yelpazeden bir restoran seçiyoruz.
Kuveyt son derece güvenli bir ülke. Sınıflarda ya da kafelerde masaların üstünde öylece bırakılan iPad’ler veya tefelonlar görmek münkün. Üniversitede ofisimin kapısını hiç kilitlemiyorum. Nasıl yapıyorlar bilmiyorum ama, etrafta hiç polis olmamasına rağmen en ufak bir sorunda özellikle trafik polisleri hemen yanınızda bitiveriyorlar. Görebildiğim tek sorun trafiğin biraz tehlikeli olmasıydı, ancak bu da son dönemlerde alınan önlemlerle daha iyi hale gelmeye başladı gibi.
Gelecek ve Değerlendirme
Kuveyt’te on yıl gerçekten çabuk geçti. İlk zamanlar hep “bir gün gideriz” diyordum ama artık alıştık. Yaş ilerledikçe ülke değiştirmek zorlaşıyor ve Kuveyt’in sağladığı maddi imkanlara ne yazık ki çok alıştık. Ayrıca düşünmek zorunda olduğumuz bir kızımız var ve şu an burada aldığı eğitimden oldukça memnunuz. Zaman geçtikçe sonrası için de alternatiflerimiz azalıyor. Buradan sonra ne yaparız, nereye gideriz bilemiyorum. Buradaki hayatımızı birer sene olarak planlıyoruz. Şu an buradayız; seneye ya da iki-üç sene sonra ne olur bilemiyoruz.
Üzücü ama Kuveyt’teki hayatımızı planlarken hiçbir zaman uzun vadeli düşünemedik. Hep daha iyi mobilyaları, daha iyi beyaz eşyaları İzmir’deki evimize aldık. Çünkü şunu biliyoruz ki, gelecek yıllarda ne olursa olsun, bütün yollar sonunda Türkiye’ye ve o hep hayalini kurduğumuz ama tam olarak nasıl ve nerede olduğunu bilmediğimiz hayallerimizin evinde bir emekliliğe çıkıyor. Köklerimiz orada ve bir gün oraya dönmeyi umuyoruz.
Kuveyt’in çok kültürlü yapısının kızımıza büyük katkı sağladığına inanıyorum. Bazı önyargılardan habersiz büyüyor, bu bizim için çok büyük bir kazanç. Ülkedeki expat yoğunluğuna rağmen dengeyi koruyabilen ve herkes için güvenli ve huzurlu bir ortam sağlayan Kuveytliler de teşekkür edilmeyi hak ediyor.
Geçen on senede Kuveyt bizim için ev olmayı başardı. Öyle ki, artık tatillerin sonuna doğru buradaki düzenimizi aramaya başlar olduk. Özellikle kızımız buraya oldukça bağlı ve başka ülkeye gitmeyi kabul etmiyor. Bizim için Kuveyt artık böyle bir yer.





