Tayvan’a Veda

Bugun bir baska sehre ve ulkeye daha veda ediyorum. Gidelim mi gitmeyelim mi derken gozumuzu karartip buralara geldik ve burada bir yil gecirdik bile. Gelmeden once buraya bu kadar alisip boyle bir bag kuracagimi tahmin etmemistim. Portekiz’den ayrilirkenki kadar olmasa da buradan ayrilacagima biraz uzuluyorum.

Buraya gelmeden once oldukca heyecanliydik. Selin’le bilgisayar basinda surekli Tayvan ve Tainan hakkinda arastirma yapip gezilecek yerlere bakiyorduk. Diger taraftan kucuk de olsa kafamizda bir “acaba” vardi. Ama bu kucuk endiselerimiz yersiz cikti. Selin bu konuda farkli dusunuyor olabilir. Eger iseterse kendisi konuk yazar olarak fikirlerini dile getirebilir.

Burada ne yazik ki biraz izole bir yil gecirdik. Bunda en onemli etken bence dil bariyeriydi. Selin de ben de Cince ogrenmeyi cok istedik. Ancak ilk geldigimizde kayitlar icin gec kalmistik, sonrasinda da kurs ucretlerinin asiri pahali olmasi nedeniyle bu istegimizi gerceklestiremedik. Aryica ben her ne kadar istekli olsam da yeni bir dil ogrenecek sabir ve motivasyonu bulamiyordum. Selin’le konusurken zaten hep gidecegimiz sonraki ulkenin Ingilizce konusulan bir ulke olmasinda hem fikir oluyorduk (bunda ne kadar basarili oldugumuz da bir sonraki duragimizin Kuveyt olmasindan anlasiliyor). Yine de sayica az olsa da cok guzel arkadaslar edindik. “Bak, olumu op, mutlaka Turkiye’ye de bekliyoruz!” diye ayrildik hepsinden.

Nedense icimde buralara, bu topraklara ve insanlarina dair bir his vardi hep. Artik izledigim animelerden ve filmlerden dolayi midir bilmiyorum ama buralara hep ilgi duymustum icten ice. Bu ilgi daha cok Japonya’ya yonelikti ancak Cin, Tayvan, ve Kore’yi de merak ettim hep. Burada daha uzun, en azindan 2-3 yil daha kalip, dillerini biraz da olsa ogrenip bu insanlari, aliskanliklarini, geleneklerini, dini inanclarini daha yakindan tanimak isterdim. Veya daha da guzeli Japonya’da bir kac yil gecirmek olurdu bir yere cakilip kalmadan once. Dogacak kizimizin ikinci bir adi da Chihiro ya da Satsuki olurdu ne guzel. Ne dersin Selo, Taipei’deki, Japonya’daki ya da Guney Kore’deki pozisyonlara basvursa miydik?

Ayni anda 5-6 hayatin, 5-6 ulkenin hayalini kuruyorum, 5-6 hayati birden yasamak istiyorum. Bir omrumu Tayvan’da, birini Japonya’da, Amerika’da, ve Brezilya’da; birini de elbette Portekiz’de. Butun bunlar ihtimal dahilindeyken bir secim yapip digerlerinden vazgecmek zor oluyor. Demek istedigim; hic Turkiye’den ayrilmasaydim, baska ulkelerin, baska hayatlarin mumkun oldugunu, hic de imkansiz olmadigini ogrenmeseydim belki eldekiyle yetinmek daha kolay olurdu sanirim. Bir de surecin sonunda ibre Kuveyt’i gosterince ortaya bir “hayaller Paris gercekler Eminonu” durumu cikiyor (yer yer verdigim mesajlardan Kuveyt konusunda biraz isteksiz oldugumu anlamissinizdir sanirim).

Tayvan’da bir yil gecti bile. 2014 yazina donup baktigimda buradaki ilk haftalarimizda yaptiklarimizi cok iyi hatirliyorum, hepsi daha dun gibi. Burada bir yilin ne cabuk gectigini dusununce hayat daha da kisa gorunuyor. 4-5 yil Portekiz’de, 1 yil Tayvan’da, kim bilir kac yil da Kuveyt’te gecirdikten sonra acaba kalici bir yerimiz olacak mi bilmiyorum. Omrunu surekli hareket halinde, oradan oraya seyahat edip geciren belki de yirminci yuzyilin en onemli matematikcisi Paul Erdos’e ozenmekle hata mi ettim acaba.

Kalbimin cok buyuk bir kismini ayrilirken Portekiz’de birakmistim. Onemli bir parcasini da burada birakiyorum. Bu guzel ulkeyi ve guzel insanlarini unutmayacagim. Neyse, olayi daha fazla dramatiklestirmeyelim.

So long and thanks for all the fish!

Tayvan’da Saglik Sistemi: Dis Tedavisi Durum Calismasi

Gecen Nisan ayinda Turkiye’den Tayvan’a donerken, Istanbul Ataturk Havalimani’nda pasaport kontrolunde polis memuru Tayvan’daki oturma iznimi gorunce sasirdi. Daha once hic Tayvan’la karsilasmadigini soyledi ve orada biraz sohbet ettik ayakustu. Cok da konusmaya uygun bir ortam yoktu haliyle sirada bekleyen insanlar oldugu icin. Ne is yaptigimi sordu, daha sonra da Tayvan’in Turkiye’den daha iyi sartlar sunup sunmadigini sordu. Ben de artik kisaca cevapladim sorularini. Pasaport kontrolunde bu tarz yapici konusmalara her zaman acigim. Ancak bir polis memuru sirf isguzarlik olsun diye “Askerligini yaptin mi sen bakiyim” gibi sorular sorunca biraz eksitiyorum yuzumu.

“Sartlar Turkiye’den daha mi iyi” sorusuna verilecek bir cevap dusundum sonralari. Yanlis hatirlamiyorsam o gun oradaki polis arkadasa kisaca “Evet sartlar iyi, ama biz ayrica macera olsun diye de gittik” gibi bir seyler gevelemistim. Zaten universitede calisip da zengin olunamayacagini sanirim herkes biliyordur artik. Dolayisiyla sartlar ne kadar iyi olabilir ki? Postdoc maaslari zaten doktora burslarindan hallice. Yani salt alinan maaslara bakarak bir karsilastirma yapmak mumkun olsa da cok dogru bir karsilastirma olmadigini dusunuyorum.

Yani biz Portekiz’de hayatin ne kadar ucuz oldugunu millete anlatmaya calisirken “Ya, ama, iste direk Euro’yu Turk Lirasi’na cevirip bir sonuca varmamak lazim” demekten dilimizde tuy bitmisti. Simdi, Tayvan’da durum biraz farkli. Burada oyle durumlar var ki (ozellikle saglik hizmetlerinde) direk TL’ye cevirip bile aradaki farki gormek mumkun.

Bu farklara ornek olarak Tayvan’daki saglik sistemi ve ulusal saglik sigortasinin nasil isledigini bir ornek uzerinden anlatmaya karar verdim. Gectigimiz gunlerde uzerinize afiyet dis agrisi cekmeye basladim. Zaten dislerimle aram hic iyi olmadi, o kadar fircalamaya, dis ipine, bakima ragmen beni hep yariyolda birakiyorlar. TOKI’nin verdigi evlerde oturup, AKP’nin verdigi sosyal yardimlari alip gidip HDP’ye oy verenler gibi nankorluk yapiyorlar (!) Oysa cevremdeki insanlarda oyle disler var ki, o kadar bakimsizliga, ilgisizlige ragmen bir gun bile agriyip sizlamiyorlar.

Neyse, politik mesaj vermeyi keselim. Aslinda dis agrisi da degil, hassasiyet olustu dislerimden birinde. Oyle ki hissedilen sicakligin 40 derece dolaylarindan inmedigi su gunlerde soguk su icemez olmustum. Normalde Izmir’e gidince yaptirmayi dusundugum tedaviyi burada yaptirmaya karar verdim. Hem Ulusal Saglik Sigortasi kartimi da gitmeden bir kez olsun kullanmis olurdum.

Selin’in dogum oncesi saglik hizmetleri icin National Cheng Kung Universitesi Hastanesi’ni tercih etmistik ve gayet memnun kalmistik. Bu dis mevzusu icin de ayni hastanenin dis klinigine gitmeye karar verdim ve atladim bisiklete hastanenin yolunu tuttum. Kayit yaptirip ikinci kata ciktim. Klinige girdigimde iceriden her turlu agiz ici is makinesi sesi geliyordu ve boylece dogru yerde oldugumdan emin oldum. Orada da kayit yaptirip 5-6 dakika bekledikten sonra iceri alindim. Sikayetimi anlattim ve film cektiler. Durum vahimdi, kanal tedavisi gerekiyordu.

Ancak ben Haziran sonunda ulkeden ayrilacagimi soyleyince kanal tedavisini uc haftada bitiremeyeceklerini soylediler. Ya baska bir dis hekimine gitmemi ya da Turkiye’ye donunce yaptirmami tavsiye ettiler. Bana da durumu idare edecek gecici bir tedavi yaptilar. Agrinin devam edebilecegini soyleyip bir de agri kesici verip yolladilar. Butun bu islem icin de ilaclar da dahil olmak uzere yaklasik olarak 17.5TL odedim.

Bu tedavinin ustunden bir hafta gectikten sonra ayni sikayetler tekrar bas gosterince “bu boyle olmayacak” deyip baska bir dis hastanesine gidip su tedaviyi yaptirip kurtulayim dedim. Gectigimiz Cuma gunu hemen yakinimizdaki, janjanli gorunen, icinde surekli hastalar olmasindan oturu de tercih edilen bir yer oldugunu dusundugum ozel bir dis hastenesine gittim cat kapi. Ertesi gune randevu verdiler. Detaylari geceyim, oradaki dis hekimi de kanal tedavisinin uzun surdugunu ve ayrica iki hafta boyunca randevularinin dolu oldugunu soyledi. Yani tedaviyi bitirecek zaman yoktu. Kendisi de universitedekilerle ayni islemleri uyguladi ve tedaviyi Turkiye’de yaptirmami soyledi. Ancak bu sefer sanki biraz daha fazla ugrasti. Buradaki dis hekimi agri kesiciye ek olarak iltihap ve sismeye karsi bir antibiyotik de yazdi ve eger ilaclara ragmen sislik gecmezse geri gelmemi soyledi.

Bu dis hastanesine tedavi icin gittigimde ilk olarak yaklasik 8-9TL para aldilar. Herhalde kayit ucretidir ve uygulanan tedaviye gore cikista ucreti alacaklardir diye dusundum. Cikista recetemi verdikleri zaman ne kadar ucret odeyecegimi sordum. Herhangi bir ucret odemeyecegimi soylediler. Emin olmak icin tekrar sordum, gorevliler bana biraz salak muamelesi yapmaya baslayinca daha fazla sormadim. Ilaclari alirken eczanede de para vermeyecegimi soyleyip yolladilar.

Sonra yol ustundeki bir eczaneye girip recetemi ve saglik sigortasi kartimi verdim. Eczaci gercekten de hicbir ucret almadi. “Nasil yani? Hic mi para vermiyoruz? Recete ucreti falan da mi yok? Yahu siz de hic isi bilmiyorsunuz, hastaneleri ucretsiz yaptik deyip eczanede recete parasi diye gecirirsiniz, adina da Yeni Tayvan dersiniz n’olcak.” dedim. Ancak eczaci dediklerimden bir sey anlamadi. Bunlar da hic Turkce bilmiyorlar canim, olacak is degil! “Neyse hadi xie xie!” deyip ciktim.

Bu arada universite ve ozel klinik arasindaki ucret farki da sanirim sundan kaynaklaniyor. Bana da Ke anlatmisti, millet her turlu hastalik icin universite hastanesini tercih ettigi icin burada bir yigilma oluyormus. Bunu onlemek ve halki diger hastanelere yonlendirmek icin universite hastanesinin fiyatlarini biraz yuksek tutuyorlarmis.

Uzun lafin kisasi, sanirim en onemlisi tum bu dis tedavisi seruveni boyunca ne universite hastanesine ne de ozel klinige giderken “acaba kac para tutacak” diye merak ettim. Cunku saglik sigortam oldugunu ve burada adam gibi saglik hizmeti verildigini biliyordum. Sanirim pasaport kontrolundeki polis memuruna en cok bunu, yani bu guven duygusunu anlatabilmeyi isterdim. Buradaki saglik sigortasinin bize gore tek olumsuz tarafi Selin’in benim sigortamdan yararlanmasi icin Tayvan’da en az alti ay yasamasi gerektigiydi. Onun disinda bir yanlisini gormedim.

Bu arada The Telegraph‘ta cikan bir habere gore, yabanci ulkelerde calisan insanlar arasinda HSBC tarafindan 100 ulkeden 9000’den fazla kisiyle yapilan bir ankete gore saglik hizmetlerinin kalitesi ve erisilebilirligi acisindan Tayvan acik ara onde cikmis. Tayvan’daki her 10 gurbetciden 7 tanesi, Tayvan’a geldiklerinden beri saglik hizmetlerine daha az para odediklerini soylemis. Ankete katilan butun katilimcalar arasinda bu oran 3/10. Ayrica 2/3’si Tayvan’da kendi ulkelerine gore daha iyi bir saglik hizmeti aldiklarini soylemis. Butun katilimcilar arasinda bu oran 4/10’dan da az. Haberin baglantisina tiklayip degisik ulkelerin (Turkiye de dahil) tablodaki yerini gorebilirsiniz. Ancak Kuveyt’in tablodaki yeri biraz canimi sikti 🙂

Hoscakalin.

Anping’te Bir Gun

Tainan’in bati bolgesini olusturan kismi gezip gorulecek bir suru yerle dolu. Daha once de bahsettigim Sehir Tanrisi Tapinagi, Konfucyus Tapinagi, bir sonraki yazida bahsetmeyi planladigim Koxinga Tapinagi ve 5 Cariyeler Tapinagi da sehrin bu kisminda bulunuyor mesela. Anping dedigimiz kisim da bu bati bolgesinin de bati kismi oluyor. Hollanda Dogu Hindistan Sirketi merkezini buraya tasidigi zaman, Zeelandia Kalesi’ni buraya insa edip, bugun Anping diye anilan bolgeye yerlesmis 17. yuzyilda. Tainan’in herhalde en gezilesi yeri desem yanlis olmaz. Hatta buradaki dostumuz Torsion bizi ilk defa gezmeye cikardiginda da buraya getirmisti.

Bu arada Cin tarihi Cin-Hollanda, Cin-Portekiz, Cin-Ingiltere savaslariyla dolu. Bunlarin da hepsinin ilginc hikayeleri var. Tabi arada Hollanda-Portekiz savasi falan da var, hep Cin’le degil kendi aralarinda da savasmislar. Savaslarin cikis sebepleri de dogal olarak bu ulkelerin ticari cikarlari. Mesela Hollanda-Cin savasinin cikis sebebi, Hollandalilarin Cinlileri limanlarini Hollandali tuccarlara acmak icin baski yapmalari ve Portekizlileri (yani rakiplerini) Macau’dan cikarmalarini istemeleriymis. Cinliler kabul etmeyince de savas yapiyorlar ve Cin ustun geliyor. Sonunda Hollanda Cin tarafindan merkezini Tayvan yakinindaki kucuk bir ada takimi olan Penghu’dan alip yukarida bahsettigim Anping’e tasimaya zorlaniyor (Bunun mantigini anlayamadim yalniz). Neyse, konudan sapmayalim. Gezi sirasina gore gordugumuz mekanlari tanitayim direk.

Tainan Buyuk Matsu Tapinagi

Ilk durak olarak buradan basladik. Tanrica Matsu denizcileri ve balikcilari koruyan deniz tanricasi. Tayvan da ada oldugu icin haliyle oldukca onemli bir tanrica Tayvan’da. Burasi da Matsu’ya adanmis bir tapinak. Ayrica bir cok tapinakta oldugu gibi tapinagin ana tanrisi/tanricasi disinda yan hollerde daha kucuk tanrilar da oluyor. Buranin bir yan odasinda da egitimden sorumlu simdi adini hatirlayamadigim bir tanriya adanmis bir kisim daha var. Derslerini gecmek isteyen ogrenciler buraya gelip, uzerinde ogrenci numaralari, adlari soyadlari ve resimleri olan, yani kendilerini tam olarak tanitici birer belge, ogrenci belgesi fotokopilerini falan birakip derslerinde basarili olmak icin dua ediyorlar.

Guncel olaylari da takip eden bir blog yazari olarak, Diyanet Isleri Baskanligi tartismalari surerken ilgic bir not duseyim suraya. Ogrendigim kadariyla Tayvan’da tapinaklari halk finanse ediyor. Ya da halk demek yerine cemaat finanse ediyor demek daha dogru sanirim. Yani kisacasi devletten herhangi bir odenek almiyorlar. Hatta bu bahsettigim Matsu tapinaginin onunde buyuk kolonlar var, su sekilde:

_DSC5973

Bu kolonlarin ayaklarindaki sari kisimlarda da insaat sirasinda belli bir miktarin uzerinde bagis yapan kisilerin isimleri yazilmis mesela. Neyse, tapinagin adandigi tanrica Matsu’ya donecek olursak. Dogdugunda aglamadigi icin kendisine “Sessiz Kiz” adi verilmis. Kendisinin Turkce wiki sayfasi Ingilizce versiyonu kadar iyi gorunuyor, buradan kendisi hakkinda daha fazla okuyabilirsiniz. Tapinagin disaridan gorunusu de su sekilde:

_DSC5961

Bana anlatilana gore tapinaklarin catilari Tayvan’da genelde boyle “suslu” oluyormus, anakaradaki yani Cin’deki tapinaklarin catilari biraz daha sade oluyormus. Ayrica Cin mitolojisinde ejderhalar iyi varliklarmis (aralarinda kotuleri de var birkac tane diye de uyarildim yalniz. Aklinizda bulunsun, sonra kotu bir ejderhayla karsilasip bana sikayete gelmeyin).

Bu tapinak ilk once bir saray olarak insa edilmis. Bizim sehrin kurtaricisi, daha once de baska yazilarda adi gecen (umarim gecmistir yani) Cheng Kung vefat edince yerine gecen oglu Zheng Jing tarafindan insa ettirilmis. Zheng Jing sarayi kendisi icin degil de anakaradan davet ettigi Ming hanedani prenslerinden Zhu Shugui’nin kullanmasi icin yaptirmis. Neyse, simdi bu hanedanlara, savaslara falan da girmeyelim cunku bir yerden sonra ipin ucu kaciyor. Su kadarini soyleyip birakayim: Qing hanedani Tayvan’i ele gecirdiginde prens Zhu Shugui intihar etmis. Prensin olumu uzerine, umit ediyorum ki bir sonraki yazida bahsedecegim bes cariyesi de bu binanin ana salonundaki ahsap kirislerden birine kendilerini asarak intihar etmisler. Daha sonra yanlis hatirlamiyorsam Tayvan’i ele geciren Qing komutani burayi sarayi olarak kullaniyor. Daha sonra da Matsu’ya adanan bir tapinaga donusturuluyor.

Tapinak Tayvan’da Matsu’ya adanan ilk tapinak olmasi acisindan onemliymis. 18. yuzyilda su anki gorunumunu almis, arada tabi buyuk restorasyonlar gecirmis ve ozellikle Tayvan’in Japon yonetiminde oldugu senelerde bakimsizliktan neredeyse yikilacak duruma gelmis. Bu sirada da acik artirmayla yabanci yatirimcilara satilmak uzereyken son anda kurtarilmis. 1985 yilindan beri birinci sinif tarihi eser konumunda.

Anping Agac Evi

Tayvan’daki dort limanin yabanci tuccarlara acilmasindan sonra, yabanci tuccarlar bu limanlardan biri olan Anping’te ofisler acmaya baslamislar. Bu ofislerden gunumuze iki tanesi kalabilmis. Bunlardan bir tanesi 1867’de faaliyete gecen Tait & Company sirketinin binasi. Bu yabanci sirketler onceleri ticaretten buyuk paralar kazansalar da, Japon yonetimi sirasinda once gelirleri onemli derecede azalmis ve daha sonra yabanci sirketlerin faaliyetlerine tamamen son verilmis.

Yabanci sirketler adadan ayrildiktan sonra bu bina Tainan tuz sirketi tarafindan kullanilmis. Daha sonralari tuzun onemini yitirmesinden sonra da bina, 1979 yilinda muze haline getirilmis. Ancak bu siralarda, arada gecen zamanda binanin onemini yitirmesiyle birlikte bakimsizlik soz konusu olmus. Binanin arkasinda bulunan ve depo olarak kullanilan bina da bu bakimsizliktan oturu banyan agaclari tarafindan resmen ele gecirilmis: Catisi tamamen gocmus, duvarlari sarip sarmalanmis.

Yani burada bir sarmasigin bir binanin bir duvarini falan sarmasindan bahsetmiyorum. Ortada oldukca buyuk bir depo var, yuru yuru bitmiyor. Tavanlari da oldukca yuksek. Ancak bu koca binayi resmen sarip sarmalamislar, pencerelerden dalmislar catilari yarip cikmislar falan. Bina oyle bir hal almis ki hangi agac nerede baslayip nerede bitiyor anlamak mumkun degil. Iceri girince zaten ortam oldukca urpertici gorunuyor. Bir de binanin bu hali turistlerin ziyaretine uygun olmasi icin biraz agactan arindirilmis hali. Onceden nasildi kim bilir. Icinde guzel yuruyus yollari ve merdivenler var, rahatca gezilebiliyor yani. Asagidaki fotograflardan biri binanin uzaktan nasil gorundugunu gosteriyor. Ortada bina var mi yok mu belli olmuyor neredeyse.

Anping’in Ilk Sokagi

Buradan sonra da Anping’in en eski sokagina daldik. Burasi, yani bu sokak Hollandalilarin yaklasik 300 yil once burada ilk insa ettikleri sokak. Bu sokakta bugun bir suru dukkan var, yeme-icmeci, hediyelikciler, ve deli deli seyler satan dukkanlarla dolu dar bir sokak. Kimil kimil insan kayniyor. Bolgede, yani bu sokak etrafinda o zamanlardan kalan pek bina olmasa da sokak yapilari bazi yerlerde ayni duruyor – daracik, kivrila kivrila giden sokaklar. Bazen ansizin bir cikmaz sokakta sonlaniyor, bazen bir binanin bahcesinden devam edip geciyor falan. Selo’nun resmini cekmisim bu arada bu en eski sokakta:

_DSC6015

Dedigim gibi, bu civarlarda bir suru dukkan var. Ayrica bol bol istiridye ve istiridye yemekleri de bulmak mumkun. Iste yurdumun sokak kenarinda istridye temizleyen cefakar kadinlari:

_DSC6023

Bahsettigim dar sokaklardan birisi ve Selo’nun “Cekmesene kardesiiiim!” bakisi:

_DSC6020

Anping’te “Kilicli Aslanlar” oldukca meshur. Bunun hikayesi de soyle. Eskiden savascilar evlerine geldiklerinde uzerinde aslan figuru olan kalkanlarini duvarlarina, kiliclarini da kalkanlarinin uzerine asarlarmis. Boylece de ortaya agzinda kilic tutan bir aslan goruntusu ortaya cikiyormus. Aslan zaten bu topraklarda koruyucu bir figur (Bu arada Tayvan’da normalde aslan olmamasi da ilginc bir ayrinti). Her tapinakta bir disi bir erkek en az iki aslan figuru oluyor. Insanlar da zamanla bu kilicli-aslan figurunun evlerini koruyacagina inanarak bu figuru evlerinde kullanmaya baslamislar. Sunun gibi:

_DSC6019

Bu figulere bu dar sokaklardaki binalarda rastlamak mumkun. Turkiye’ye donmeden buraya son bir kez daha gidip daha fazla fotograf cekmeyi, son bir kez daha buralarda gezinmeyi planliyorum. Buradan da Chihkan Kulesi’ne gittik, ama once Anping civarlarindan uc fotograf daha koyayim:

Chihkan Kulesi

Tayvan’daki varliklarini guclendirmek isteyen Hollandalilar, 1653 yilinda Anping’in birkac kilometre dogusuna Provintia Kalesi’ni insa etmisler. Kale daha sonra Cheng Kung (ya da Koxinga) tarafindan teslim alinmis, 19. yuzyilda da bir deprem sonucu yikilmis. Daha sonra da Chihkan Kulesi adiyla yeniden insa edilmis.

_DSC6030

Birkac blok ve holden olusuyor. Bu hollerden biri de yanlis hatirlamiyorsam edebiyat tanrisina adanmisti. Binanin bahcesinde Cheng Kung’un kaleyi teslim alisini temsil eden bir heykel de var:

_DSC6028

Bu asagidaki agirliklar da zamaninda tuccarlarin mallarini tartmak icin kullaniliyormus:

_DSC6049

Bu seferlik de bu kadar. Baska bir yazida gorusmek uzere hoscakalin!