Portekiz’de Queima Gelenegi

Bu etkinlikte kafamiza bastonlarla vuruyoruz

Selam. Portekiz’de gecen yaklasik 5 yilin sonunda buralara ait bir seylerden bahsetmemek olmaz. Bu baglamda sizlere Portekiz’deki en buyuk ogrenci festivali olan “Queima das Fitas“tan bahsedecegim.

Kelime anlami olarak “kurdeleleri yakmak” olarak cevrilebilecek bu festival her yilin mayis ayinin basinda gerceklesiyor. Daha cok bilgi sahibi oldugum Porto ozelinden bahsedersek, mayisin ilk Cumartesi baslayip bir hafta sonraki pazar gunu sonlaniyor. Bu festival senenin son sinav doneminden once oluyor. Bu hafta boyunca akademik etkinlikler disinda geceleri unlu gruplarin konserleri, ve ogrencilerin fado ve tuna konserleri gibi muzik olaylari da oluyor. Haftanin zirve olayi ise ogrencilerin sehrin merkezinde olusturduklari kortej.

queima4

Queima’yi sehirlerdeki ogrenci federasyonlari organize ediyor. Finansmanlarini da sponsorlara ek olarak kendileri sattiklari ickilerden falan karsiliyorlar. Mesela konser alanlarinda kurulan cadirlarda icki/yiyecek/vs satan ogrenciler kazandiklari paralarla bir sonraki senenin festivalini organize ediyorlar. Anlayacaginiz icki su gibi akiyor, ne guzel.

queima6
Doldur be meyhaneci

Festival boyunca degisik siniflardaki ogrenciler degisik kostumler giyiyorlar. Son sinif ogrencileri klasik Harry Potter kostumlerine ek olarak fakultelerinin renklerinde silindir sapka ve baston kullaniyorlar. Comezler yine sefil halde, uzerlerinde garip kostumlerle bagira cagira sarki soylettirilip falan dolaniyorlar ortalikta (bu comezlere yapilan eziyetlerden daha sonra bahsetmek lazim). Diger sinif ogrencileri de klasik kostumleriyle takiliyorlar. Nereden duydugumu hatirlamamakla birlikte (muhtemelen danismanim anlatmistir), son sinif ogrencilerinin taktigi sapkalar “bilgeligi” temsil etmekte ve mezuniyetle birlikte son siniflara “siz artik oldunuz” mesaji verilmekte. Bastonlarla kafaya sembolik olarak vurulmasi ise sapkanin (=bilgeligin) kafaya oturup ogrencilerin de artik serseriligi falan birakip adam olmalarini saglamlastirma hamlesi olarak goruluyor.

queima3Aslinda bizdeki bahar senligi benzeri bir olusum ancak -ozellikle Coimbra‘da- tum sehri etkisi altina almasi acisindan bir nebze daha buyuk bir olay. Oyle ki, bu hafta boyunca Coimbra cis ve alkol kokusundan gecilmiyor diyorlar. Ayrica bu hafta boyunca gelenegin bir parcasi olarak kiyafetleri falan kesilmis veya yirtilmis halde dolasan son sinif ogrencileri gorebilirsiniz.

Yeni yerimiz hakkinda

Selam,

Gectigimiz aylarda bir gun ben neden blog yazmiyorum ki diye dusundum ve tekrar blog yazma isine bir sans daha vermeye karar verdim. Bu karari verince de yeni bir adres, taze kan arayisi icinde wordpress’e gecmeye karar verdim. Tabi bunun saglam nedenleri de var. En onemlisi ilerde blogta matematige de yer vermek istiyor olmam ve wordpress’in sanki matematik ve latex’e daha uygun olmasi. Bir baska neden de wordpress daha fazla secenek sunuyor sanki. Neyse, hayirlisi bakalim.

Dikkatli okuyucularin gozunden kacmamistir, artik blogumuzun bir de adi var: Rings and Things. Bu ismin de soyle bir hikayesi var. Yeniden blog yazmaya karar verdikten sonra bu blogun bir de ismi olmali diye dusunmeye basladim ve sonraki birkac hafta da blogun ismini bulmakla gecti. Daha sonra yine ofiste bos bos bakinirken gozumun ucuna Carl Faith’in “Rings and Things and a Fine Array of Twentieth Century Associative Algebra” kitabi ilismesin mi! Tamamdi iste, blogun adini da bulmustum.

Carl Faith halkalar ve moduller teorisinin babalarindan ABD’li bir matematikci. Kendisi hakkinda bilgilere suradan ulasabilirsiniz. Kendisinin, adindan da anlasilabilecegi gibi, birlesmeli cebirin (?) 20. yuzyildaki ahval ve seraitinden bahsettigi ve ayrica kariyeri boyunca tanistigi matematikciler ile ilgili kisa bilgiler/hatiralar aktardigi bir kitap Rings and Things.

Uzun lafin kisasi, bu ismin, ilgi alanlari genelde halkalar ve moduller teorisi olan bir matematikci icin guzel bir blog adi oldugunu dusunuyorum, hayirli ugurlu olsun. Blog hakkindaki fikirlerimin de zaman icinde hem profesyonel (rings) icerige hem de diger icerige (things) yer vermek oldugu dusunulurse de guzel bir baslik oldu bence.

Neyse, uzatmayalim. Yeni yazilarda gorusmek uzere.

Até logo!

Ben beğenmedim (öeeh)*

*28 Aralik 2009’da canhatipoglu.blogspot.com’da yayinlandi

Avatar’ı izledim nihayet. Zamanında TRT’de Alin Taşçıyan’ın yanında çıkan hiçbir filmi beğenmeyen amca gibi olmak istemem ancak bende 3 boyut teknolojisi ve sinemadan eve getirdiğim gözlük dışında pek bir iz bırakmadı açıkçası. Belki bunun baş sorumlusu bana gaz verip beklentilerimi yükselten İzzet’ti ama olmadı işte. Tamam görsel olarak eyvallah güzel iş çıkarmışlar. Zaten Modern Warfare II‘yi yapan insanoğlu böyle filmler yapmakta geç bile kaldı bence. Gerçi burda şunu da belirtmem gerekir, bu 3d teknolojisi benim açımdan filme çok bir şey katmadı. Yani demek istediğim ben bu filmi 3d izlemesem de aynı tadı alacaktım. Neyse teknolojisine lafım yok yine de, ama konu olarak filmden gerçekten bir şey almadım. Konu da hep aynı be kardeşim. Ne bileyim galiba artık yaşlanıyorum. Misal dün gece izledğim Che Part One filmi bana Avatar’dan daha çok keyif verdi. Gerçi o film de Che ve Küba devrimi hakkında çok bilgisi olmayan izleyicilerin kafasını karıştırabilir. Neyse diyeceğim ben artık olaya daha çok önem veriyorum galiba. Tamam diğer ırkın tipleri, insanlardan uzun olmaları, kuşlar yaratıklar böcekler falan iyi düşünülmüş. Gerçi ben sevişme sahnesinde kuyrukları birleştirecekler diye çok bekledim, orası olmamış, neyse. Yani ne bileyim bundan daha iyi birçok bilimkurgu, fantastik vs sayabilirim. Belki bu sene Inglourious Basterds‘ten sonra izlediğim en iyi film (gerçi bir senede izlediğim filmleri düşünürsek baya iyi bir değerlendirme bu film için) ama hala benim için Matrix, The Empire Strikes Back, ya da Terminator kadar güzel bir film değil. Tabi bu duygu ve düşüncelerimde koltukların rahatsız olması ve filmi geç bir vakitte uykulu olarak izlemiş olmam da etkilidir. Ama normal şartlar altında da izlesem fikrim çok değişmezdi. Koltuklar biraz küçük geldi bana. Ya da benim çanak büyümüş biraz bilmiyorum. Ama 1.80’in üstündeki hafif iri her insana “aha Alman bu herhalde” denilen bir ülke için bu koltuk boyutları normal olsa gerek.

Yani öyle çok çok süper bir film değil, imdb’de de 8 verdim, çok bile (evet notum boldur). Çok sevdiğim bir arkadaşımın dediği gibi, “8’i ben veririm, 10’u kendi alır”.

Şimdi tekrar düşündüm de, görsel olarak film gerçekten çok güzel, hakkını yemeyelim. Ama konu zayıf kalmış. Ayrıca bir de gereğinden fazla uzundu.