Büyük Altay!*

Daha Büyük Haritayı Görüntüle

 * 23 Mayis 2010’da canhatipoglu.blogspot.com’da yayinlandi.

İzmir’de güneşli, sıcak bir öğleden sonra vakti, Mayıs ya da Ağustos ayı, dolayısıyla sezonun son ya da ilk maçları oynanıyor. Güneş, Alsancak Stadı’nın kapalı tribününün üzerinden devriliyor yavaş yavaş, son ışıklarını açık tribündekilerin üzerine düşürerek. Tribünler tıklım tıklım olmasa da boş denemez. Etrafta bıçkın delikanlılar, güzel İzmir’li kızlar, eşlerini ve küçük çocuklarını da alıp bir Pazar günü aktivitesi olarak maça gelen yorgun, işçi sınıfı mensubu abiler, ayrıca yorumlarıyla bizleri zaman zaman güldüren emekli amcalar.. Kısacası ortam maç izlemeye oldukça müsait. Ellerimizde bozuk paralardan kurtulmak için aldığımız çiğdemler, abimle her zaman toz toprak içindeki koltuklara oturuyoruz…

 Altay ve Alsancak Stadı deyince aklıma yukarıdaki sahne gelir hep. Kışın da maçlara gittim, açık tribünde İzmir ayazında zıbardığımız da oldu, ancak ben o stadı hep güzel bir yaz gününün güzel bir aktivite mekanı olarak hatırlarım. Altay’la tanışmam ortaokul yıllarıma denk geliyor. Abim mi beni çağırdı, yoksa ben mi gitmek istedim hatırlamıyorum. O ilk maçtan sonra yıllarca kimbilir kaç maç seyrettim. Ramazan’ı, Orhan’ı, Tahir’i, Şanver’i izledim ve Sakıp Özberk’le çılgın attığımıza tanıklık ettim. Avrupa kupası maçları bile izledim Intertoto heyecanı ile. Çoğu zaman abimin arkadaşları, başta Hürkan abi ve Serdar abi, bize eşlik etti bu maçlarda, kimi zaman da (Hürriyet’te çalıştığı yıllarda) babam katıldı bize, karşıdan, basın tribününden. Kimi zaman yaşanan bir hezimetten sonra, Sensible‘da Altay’la bir career yapıp takımı coşturmak için kendimizi eve zor attık (o zamanlar CM‘nin adı bile geçmiyordu), kimi zaman da maç çıkışı Alsancak’a, Bornova’ya gittik takılmaya.

 Altay ve Alsancak Stadı deyince benim aklıma sıcak bir yaz günü, tişörtler ve şortlarla, paramız varsa kapalıda, yoksa açıkta, Altay’ı izlemek gelir hep. “Müjde müjde size, Ramazan’dan müjde sizee…” gelir. Murtake’li zirzoplar gelir. Her seferinde korkarak yediğimiz, ne eti olduğunu hiç bilmediğimiz köfte-ekmekler gelir. Devre arası alınan çay-kahveleri dökmeden, elimi yakmadan taa tribünün tepesine nasıl götüreceğimi düşünmem gelir. Uzun süre hayalini kurduğum, ve sonunda birkaç yıl önce gerçekleştirdiğim, abimle ve kız arkadaşlarımızla Alsancak’ta double date yapma olayı gelir. Gerçi gerisi gelmedi, bir maçta kaldı ama olsun. Sadece bir maç olmasının sebebi, sanılanın aksine Selin’in maç boyunca sağa sola bakınıp, sorduğumda skoru bilememesi değil, haftasonları çalışıyor olmasıdır. Ya da ben öyle olduğuna inanıyorum..

Bugün yine Süper Lig’in kapısından döndü Altay. Ama hiç kızmadım, küfür etmedim, “yazıklar olsun size” demedim. İzmir’de olmadığım için değil, orda olsaydım da aynı hissederdim. Maçları izlememiş olsam da, çıktı, oynadı, mücadele etti ve kaybetti bence. Yine sezon boyu maçlara gidemesem de artık, eminim ki Altay elinden geleni yaptı bütün sezon. Altay’a kızmam, Altay’dan utanmam çünkü Altay benim için bir üstünlük taslama aracı, kazanma arzusunun vücut bulmuş hali, başka takım taraftarlarıyla ağız dalaşı yapma vs aracı değil. Çünkü ben Altay’a yukarıdakileri bana yaşattığı için “Büyük Altay” diyorum. Çünkü Alsancak Stadı benim Field of Dreams‘im, Altay benim için hep bir çocukluk anısı, abimin bana hediyesi..

Yorum bırakın